46 yıldır gözü gibi bakıyor! 45 bin lira verdiler, satmadı

İzmir'in Buca ilçesinde yaşayan Nurettin Akdemir (66), sıfır kilometre aldığı "Murat 124" otomobilini yaklaşık yarım asırdır kullanıyor.

46 yıldır gözü gibi bakıyor! 45 bin lira verdiler, satmadı
46 yıldır gözü gibi bakıyor! 45 bin lira verdiler, satmadı
GİRİŞ 31.08.2021 14:23 GÜNCELLEME 31.08.2021 14:23

Askerden izne geldiği 1975 yılında, araç alıp alamayacağına ilişkin arkadaşlarıyla iddiaya giren Akdemir, bunun üzerine ertesi gün bir Murat 124 satın aldı.

Pazarlamacılık sektöründe 25 yıl çalıştıktan sonra emekliye ayrılan ve servis şoförlüğü yapmaya başlayan Akdemir, "ilk göz ağrısı"ndan vazgeçmedi.

Bilecik'te klasik otomobil meraklılarının buluşmasına katılan Nurettin Akdemir, AA muhabirine, ilk aldığı aracın son sahibi olmayı hedeflediğini söyledi. Aracını yıllardır aktif kullandığını belirten Akdemir, "Arabam bir evlat gibidir benim için.1975'te sıfır kilometre aldım." dedi.

"45 BİN LİRAYA KADAR TEKLİF EDENLER OLDU, SATMADIM"

Nurettin Akdemir, otomobilinin her şeyiyle kendisinin ilgilendiğini anlattı. Zaman zaman aracına talip olanlar çıktığını dile getiren Akdemir, "İsteyen arkadaşlarımız var ama satmıyorum. 45 bin liraya kadar teklif edenler oldu, satmadım." diye konuştu.

Akdemir, otomobiliyle yolculuk yapmaktan büyük keyif aldığını vurguladı. Servis şoförlüğü yaptığını aktaran Akdemir, "Bu aracı kullanmanın zevki bambaşka. Servis için minibüs kullanıyorum.

Buna bindiğim zaman, en lüks arabaya bineyim, bundan aldığım zevki alamıyorum. Şu an orijinal kilometresi 210 bin 800'de." değerlendirmesinde bulundu. Akdemir, elinden geldiğince klasik otomobil buluşmalarına katılmaya çalıştığını sözlerine ekledi.

TÜRKİYE’NİN ‘HACI’SI DÜNYANIN OTOMOBİLİYDİ!

Geçtiğimiz günlerde Milliyet Yazarı Levent Köprülü  'Türkiye’nin ‘Hacı’sı dünyanın otomobiliydi!' başlıklı yazısında şu ifadeleri kullanmıştı: Fiat’ın Türkiye’de üretim macerasının başlamasına öncülük eden Murat 124, namıdiğer “Hacı Murat”, ülkemizin otomotiv hatıralarında yerini koruyor. 124, dünyada da birçok ülkenin sevgilisi konumundaydı.

İtalyan otomotiv devi Fiat, 1960’ların başından itibaren Türkiye’de otomobil üretim yapmak için can atıyordu. Aynı şekilde Fiat traktörleri satan merhum Vehbi Koç da, özellikle Anadol projesinden sonra yeni bir fabrika daha kurmak ve sac karoserili otomobil üretmek arzusundaydı. Hatta bunu, yıllar önce Sanayi Bakanlığı’na Anadol projesiyle birlikte sunmuştu bile.

Ancak iki taraf da istekli olmasına karşın, ortadaki pürüzlerin giderilmesi ve el sıkışılması 1968’e kadar uzadı ve Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. (TOFAŞ) kuruldu.

Başlangıçta Fiat, tıpkı Polonya ve İspanya’da olduğu gibi minik “850” modelinin üretilmesini önermişti. Buna karşılık Vehbi Bey, aracın biraz daha büyük olması gerektiğini söylemiş, ucuz fiyatlı olacağı için de bir miktar Anadol’un satışlarını baltalayabileceğini düşünmüştü. Bunun üzerine 1966’da oldukça sansasyonel bir şekilde (paraşütle bir uçaktan atılmıştı) lanse edilen, 1967 yılında da “Avrupa’da Yılın Otomobili” ünvanını kazanan Fiat 124’te karar kılındı. Oscar Montabone tarafından tasarlanan otomobil, kompakt boyutlarına karşın geniş iç mekanıyla dikkat çekiyordu.

‘O ZAMAN DENİZE DÖKERİZ’

Fiat tarafı, o dönemde görüşmeleri yürüten merhum Bernar Nahum’dan, üretilecek araçların satışı konusunda garanti verilmesini ister. Yılmaz Çetiner’in kitabında yazdığına göre Nahum, sonunda bunalarak “Gerekirse Sarayburnu’ndan denize dökeriz” cevabını verir. Yurda dönünce de durumu Rahmi Koç ve Can Kıraç’a anlatır. Her ikisi de, araçların bir şekilde satılabileceğini söyler.

Bununla birlikte bazı kaynaklarda, merhum Vehbi Bey’in, bir büyük ortak arayışında olduğu, bu amaçla henüz Renault ile anlaşmayan Oyak’a Tofaş’ta ortaklık teklif ettiği, ancak bunun kabul edilmediği de yer almakta.

Dönemin Sanayi Bakanı Mehmet Turgut, Bursa milletvekili olduğundan, Renault gibi Koç’un kuracağı fabrikanın da Bursa’da olmasını istiyordu. Adapazarı, Bursa ve Orhangazi’de araziler bakılırken, aranan yer, Bursa’ya 10 km mesafede bulundu. Toprak sahibi köylülerin bir kısmının, fabrikada çalışabilecekleri söylenmişti. Nitekim öyle de olur. Murat 124’ün üretiminde zeytin işçileri de görev alıyor, zeytin zamanı da hasada gidiyorlardı.

Fabrikanın temeli 1969 baharında atılır ve 22 ayda tamamlanır. Vehbi Bey, tıpkı Anadol’da olduğu gibi araca yerli bir isim bulunmasını ister. Herkesin bir otomobil alma isteği olduğunu anlatan “bir araba alma muradı” sözünden yola çıkarak, otomobilin adının “Murat” olmasında karar kılar.

SERÇE ÖMRÜNÜ UZATTI

Fiat buna itiraz etmez ve Şubat 1971’de de ilk Murat 124, tüm devlet büyüklerinin ve Fiat Başkanı Agnelli’nin katılımıyla indirilir. İlk yıl 7 bin 831 araç üretilirken, 1975’te 29 bine kadar ulaşılır. 65 HP gücündeki 1.200 cc’lik motor versiyonuyla üretilen Murat 124, 1976 yılına kadar hayli popüler bir model olarak kalır. Yaklaşık 135 bin adet üretilir. Rallilerin de vazgeçilmez otomobillerinden biri olur. Nitekim sadece Türkiye değil, Murat 124’ler Türk pilotlarla yurt dışı yarışlara da katılır.

Bununla birlikte 1983 yılında farklı bir ön tasarım ve gösterge paneliyle, “Serçe” adıyla yeniden ortaya çıkıverir. 1994’e kadar da bu kez “ikinci baharını” Serçe olarak yaşar. Nitekim bendeniz de, bir Serçe kullanarak ehliyet sınavına girmiş kardeşinizim zaten... Ancak bu, son olur ve Murat 124, tamamen bantlara veda eder.

NEDEN ‘HACI MURAT’ OLDU?

Efsane otomobile neden “Hacı Murat” deniliyor sorusu birçok kişi tarafından merak ediliyor. Bu konuyla ilgili iki tane “efsane” var. Bunların ilkine göre, 1970’li yıllarda hacca arabayla gitmek serbest bırakıldı. Birçok kişi sıra bekleyerek aldığı Murat 124’lerle hacca gidip geldi. Dolayısıyla araçlara da bu lakap verildi. Hatta yoğunluktan dolayı sonrasında arabayla giriş yasaklandı. Diğer efsaneye göreyse, Murat 124’ler için “Hacı” lakabı, 90’lı yılların sonunda kullanılmaya başlandı. Sebebiyse, yaşlanmış bir model olmasından ileri geliyordu. Artık hangisi doğruysa...